6 Eylül 2009 Pazar

RAMAZAN AYI İBADET AYIDIR



RAMAZAN AYI İBADET AYIDIR





Soru:



Bazı kuruluşlar iftar çadırları kuruyorlar. Bu çadırlarda iftariyeler verilip sözüm ona “Ramazan etkinlikleri” düzenliyorlar. Doğru mudur?





Cevap:



Bismillahirrahmanirrahim. Bazı kuruluşlar dine, Kur’ân-ı Kerîm’e, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ahlâk ve sünnetine, Şeriata, fıkha, tasavvufa taban tabana zıt birtakım eğlenceler, şenlikler, çalgılı toplantılar, oyunlar tertiplemektedir. Kimi yerlerde “Ramazan eğlenceleri” yazılı ilanlar, pankartlar çarpıyor gözümüze. Fesübhanellah!. Ramazan ayı, eğlence ayı mıdır? Müslümanların bu gibi tuzaklara düşmemeleri gerekir. Bazı kuruluşlar iftar çadırları kuruyorlar. Bu çadırlarda iftariyeler verilip sözüm ona “Ramazan etkinlikleri” düzenleniyor. Dinimizin asla tasvip etmediği kişi ve kurumlar, buralarda iftara müteakiben “sevab”ına konserler veriyorlar. Hemen belirteyim ki ALLAH rızası için olmak şartıyla Ramazan çadırları kurulmasına ve buralarda yüzlerce, bazen binlerce fakire yemek yedirilmesine karşı değilim, yapanları tebrik ediyorum. Ancak ihlasa dikkat etmek gerekir, yoksa sevabı olmaz. Yeni nesil Ramazan ayını bu gidişle eğlence ayı olarak yaşayacağa benziyor.



Ermeni ve Rumların icrası “Direkler arası” çılgınlığı 21’inci yüzyılda Müslümanların eliyle geri gelecek. Gidişat bunu gösteriyor. Yanlışlıkla icra edilen günümüz Ramazan çadır şenliklerinin getirdiği anlamsız eğlencelerin eski İstanbul azınlıklarının direklerarası eğlenceleriyle anlamdaş olması ne denli üzücüdür. Ramazan neşesini, cami içersinde yaşayan Müslümanlara karşılık, o dönemin İstanbul azınlığı denilen Rum, Ermeni ve Yahudi gayrimüslim azınlığı da kendilerini direklerarası tabir edilen eğlenceleriyle avutarak o günün hakim İslam kültürüne ayak uydurmaya çalışmışlardır. Ramazan etkinlikleri diye reklam yapıyorlar ve bir de bakıyorsunuz ki, bazı mekanlarda, şarkıcılar, türkücüler, mankenler, çalgılar, çengiler... Bunların Ramazan ayıyla, oruç ibadetiyle, İslâm diniyle bir ilgisi yoktur. Birtakım adamların ve kurumların Ramazanı dejenere etmeye, kutsal kavramları mıncıklamaya hakları yoktur... Beylerimiz beş yıldızlı içkili bir mekanda verilen iftar ziyafetine gidiyor, sonra filan yerde çalgı dinliyor, daha sonra başka bir mekanda fosur fosur nargile tonkurdatıyor. Sonra bu yaptıkları Ramazan etkinliği oluyor. Beyler biraz ciddiyet, biraz haya, biraz edeb!.. Ramazan ibadet ayıdır, kendini ve toplumu islah etmek, dinî ölçülere göre iyileştirmek zamanıdır, hayır hasenat mevsimidir... Yüce İslâm dini müzik konusunda birtakım ölçüler, sınırlar, yasaklar koymuştur. İnsanları azdıran, gaflete düşüren, ALLAH’tan ve dinden uzaklaştıran, şehvetlerini kamçılayan müzik, dinimiz tarafından kötülenmiş ve mü’minlerin böyle musikîden uzak durmaları tavsiye edilmiştir. Yine birtakım açık saçık kadınların erkeklerin içinde şarkı söylemesi doğru değildir. Böyle şeyler zamanımızda serbestçe yapılmaktadır. Bizim itirazımız, Ramazan gibi kutsal ve dinî bir kavram ile bunların bir araya getirilmesidir...



Edebsizliğin adını Ramazan Eğlenceleri koymuşlar. Ramazan eğlence ayı değildir, ibadet ve hayır hasenat ayıdır. İslâm’da eğlenmek yok mudur? Vardır ama dine uygun olmak şartıyla. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bizim şu halimizi görse acaba ne derdi? Aferin size mi derdi? Hiç sanmıyorum... Papa İslâm’a, Yüce Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize çatıyor, bazıları Katolik papazları da davet ederek beş yıldızlı Diyalog hoşgörü ve dinlerarası kardeşlik iftarları veriyor. Ya Rabbi! Ne günlere kaldık...




Mehmet Talü



Milli Gazete, 01.10.2006






ORUÇTAKİ GÜZELLİKLER



ORUÇTAKİ GÜZELLİKLER





Alimler demişlerdir ki: oruç ve açlıkda on güzel haslet vardır:



l. Açlıkta kalb safası, gönlün hakka inkıyadı, göz keskinliği vardır.

Tokluk ise aptallık ve tenbellik verir, basireti kör eder. Dimağda buharı fazlalaşdırır, bu sebeble kalbde bir ağırlık olur. Söylenen fikirlere intikal ve intibak edemez, esrarı anlayamaz.



2. Açlıkta rikkat-i kalb olur. Kalb safası da insanı münacatın lezzetini idrak etmeye hazırlar, zikrinin ve sair ibadetlerinin te'sirini görür.



3. Kalbde züll ü inkisar olur, şımarıklık gider. Cenab-ı Hakk da hadîsi kudside: "Ben, benim rızam için kalbi münkesir olanlarla beraberim", buyurmuştur. Lüzumsuz ferah ve tuğyanın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrumiyetlerin sebebi olan iftihar ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiç bir şeyle kırılmaz.



4. İnsan açlıkda belaları unutmaz, zararlara ve afetlere duçar olanları unutmaz. Tok olan açları unutur, aç olanlar ise açlığın ve belaların elemlerini bilirler. Elemli fakirleri ve zayıfları unutmazlar.



5. Açlık bütün ma'siyet arzularını kırar, devamlı kötülüğü emreden nefsin (nefs-i emmarenin) üzerine basar.



6. Açlık, insana betaet ve hamakat veren fazla uykuyu defeder. Çok yiyen ise çok içer, çok içen çok uyur, çok uyuyanın gafleti artar. Kimin gafleti artarsa hüsrana uğrar ve nedameti artar.

Bu sebeble meşayih-i kiram müridi ere: "Çok yemeyiniz, çok içmeyiniz, bu sebeble çok uyursunuz ve hüsrana uğrarsınız" diye buyurmuşlardır.



7. Açlıkta ibadete devam kolaylaşır. Toklukta ise ibadet zorlaşır, ibadete devam ise daha güçleşir.



8. Açlıkta bedenler ve uzuvlar sıhhatli olur, hastalıklar def olur. Çünkü umumiyetle hastalıkların sebebi çok yemek, çok içmek, çok uyumak, kan fazlalığıdır. Hastalık ibadetlere mani olur, kalbi huzursuz eder, ibadet şevkini kırar.



9. Gayet sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Az yemeği itiyad edinen az mala kanaat eder. Bu sebeble Rasûlullah -sallallalahü aleyhi ve sellem-: "İktisada riayet eden fakra duçar olmaz." yani maîşetinde orta yolu tutan fakir olmaz buyurmuşlardır.



10. Açlıkta sadakasını gönül huzuru ile verebilir, yemeğinin fazlasını yetimlere, miskinlere dağıtır, kıyamette de sadakası altında gölgelenir.





TAKVA İÇİN ORUÇ





Cenabı Hakk Azze ve Celle ayeti kerimede: "Orucun farzıyyeti sizin ittikanız için" buyurmuştur. Çünkü oruç insanın kuvvei şehvaniyyesini kırdığı gibi nefsin heva ve hevesini kırarak bütün azalan günahdan, isyandan ictinab ile zühd ü takvaya sebeb olacağı beyan buyurulmuştur. Çünkü insanların dünyevî mesaisi iki şeye münhasırdır: Biri tatlı tatlı yiyip içmek arzusudur. Diğeri de kuvve-i şehvaniyyedir. Bu iki arzu da ancak oruç ile men'edilmiş olduğu gibi tasfiye-i cesed ve bazı emraz-ı kalbiyyenin tathirine de oruç vesile olur. Ve tıbben de midenin tashîhine vesile olduğu malum, bir hakikattir.



Muhammed bin el-Haris -radıyallahu ahn- der ki: Beş zümreye beş şeyi sordum, hepsi de aynı cevabı verdiler:



1. Tabiblere devaların en şifalısını sual ettim: "Açlıktır ve az yemekdir," dediler.



2. Hikmet ehillerine: "Allah'a ibadete en fazla yardımcı olan nedir?" diye sual ettim. "Açlıktır ve az yemektir" dediler.



3. Zahidlere, "Zühde en fazla kuvvet kazandıran nedir?" diye sual ettim. "Açlıktır ve az yemektir" dediler.



4. Alimlere, "İlim hıfzında en fazla yardımcı şey nedir?" diye sual ettim, "Açlıktır ve az yemektir" dediler.



5. Sultanlara, "Her vakit dikkatli bulunmanın çaresi ve en güzel, en lezzetli taam nedir?" diye sual ettim, "Açlıktır ve az yemektir" dediler.





Mahmud Sami Ramazanoğlu



Altınoluk






Oruç tutmak ya da tutturan oruç




ORUÇ TUTMAK YA DA TUTTURAN ORUÇ





Ne güzel diyorlar: “Oruç tutmak, kendini tutmaktır.” Sahiden, biz orucu değil de, oruç bizi tutuyor sanki. Esaretimizi, köleliğimizi, zincirlerimizi söküp atıyor, bizi bizde bulduruyor, yani esaslı bir özgürlük yaşatıyor bize.



Oruç yoluyla oruçluya verilmek istenen mesaj nedir, ne gibi şeyler vurgulanır, uyarıcı nitelikleri nelerdir… Mutlaka çeşitli anlamlar yüklenmiştir tuttuğumuz oruca, bunun ne derece farkındayız, kim bilir belki de sadece yememek-içmemek gibi bir mantık ile tutanlarımız vardır onu. Hayır, -tutun dediği oruç ile- bize bir şeyler demek istiyor O. Peki diyoruz bizde, tutuyoruz orucumuzu, gün boyu yemiyoruz-içmiyoruz. Yalnızca bu mu, daha temkinli, daha itinalı hareket ediyoruz, en azından olması gerekenin bu olduğunu biliyoruz. Demek ki, çok gizli mesajlar yok aslında, yani oruca çeşitli anlamlar yüklemek, onun uyarıcı niteliklerini anlamaya çalışmak zor değil esasen.



Tutmak deyince ne geliyor aklımıza: Bir şeylere sahip olmak, bir şeyler karşısında sahiplenici davranmak gibi şeyler… Öyleyse, tutmak denilen şey, oruç ibadetinin vazgeçilmezi ve tutulan bu orucun sakındırıcı nitelikleri var. Esas mesele şu aslında: Sakınmak! Tuttuğumuz oruç karşısında neyi, kimden, nasıl sakınıyoruz… İşte tutulan oruç sakındırmakla birlikte uyarıyor. O halde oruç bizi tutuyor, bizim orucu tuttuğumuz söylemi yüzeysel kalıyor. Yani orucun derinliklerine indikçe, çeşitli mesajları algılayabiliyoruz. Ne güzel, farkında olarak tutuyorsak orucu. Evet, bu önemli. Orucu farkında olarak tutmak!



Kardeşlerim; Şuurlu bir şekilde düşünmek, davranmak ve esasen onu hayatımıza uygulamak bizler için çok mühim olmalıdır. Mühimlik verilen şeyin farkındalığı açığa çıkar, işte bu farkında olmak durumu bize kim bilir ne kazançlar sağlıyordur, yararımızadır yani, sağlıklı bir durumdur.



Oruç demişken; esaslı, gerçek, sahici özgürlükten söz etmeden geçmeyelim. Evet, gerçeklik payı var. Yaşadığımız bu yeryüzü, yalan ve sahtekarlıklar barındırıyor, işte bu barındırma durumu, şüphesiz insanın iç dünyasını da etkiliyor. Özgürlük diyerek aldandığımız şeyler renkli yalanlarla süslü olabiliyor, biz de bunun adına özgürlük diyebiliyoruz, ardından talihsiz bir tapınma durumu çıkıyor ortaya. İşte bu yalanın karşısına geçip, bin kere, milyon kere hayır diyebilmeyi öğrenmeliyiz, bunu başarabiliriz, insan isek/insan olduğumuzu iddia ediyorsak bunu mecburuz. Gerçek özgürlüğü açığa çıkarmak, gerçek özgürlüğü tadabilmek, ve esasen gerçek özgürlüğü yeni nesillerle tanıştırabilmek için…



Sözün özü: Oruç bir ibadettir, mutlaka diğer ibadetler gibi bir manası vardır. Onu tutmak ya da onun bizi tutması kendimizle olan bir yüzleşme gibidir, bir sınav ile karşı karşıyayızdır. Kimimiz bunun farkındadır, farkında olan kişi hal ve hareketlerini ona göre tayin eder. Oruç, bizi bizimle yüzleştirir, kendimizi adam akıllı tanıyabilmemizi sağlar. Yaşadığımız müddetçe bir sınava tabi olan bizler, ektiğimizi biçeceğiz. Ya bize verilen bu hayatı, heba edeceğiz, ya da O’nun için layıkıyla yaşayacağız. Farkında olanlardan, yüzleşenlerden, gerçek özgürlüğü tadabilenlerden, sakınmayı bilenlerden, kendini tutabilenlerden olmamız temennisiyle…





Afşin Selim



Milli Gazete, 07.10.2006




ORUÇ TUTUNUZ Kİ SIHHAT BULASINIZ



ORUÇ TUTUNUZ Kİ SIHHAT BULASINIZ


Bir batılı şöyle diyor:



'İnsan, Allah için yaptığı fedakârlık nisbetinde kulluk zevkini tadıyor. İnsana, Allah için kayda değer bir fedakârlık yapma hissini oruç kadar veren bir başka ibâdet düşünemiyorum. Rabbiniza olan müthiş sadâkatle, 'ya!' deyince yiyor, 'yeme!' deyince çekiliyorsunuz. Bilhassa iftar sofrasında, her şey hazırlanırken, onun 'ye!'emrini beklemenin heyecanlı zevkini tadıyorsunuz. Bu, bizim çok yabancı olduğumuz bir ulvî histir. Ancak bu güzel kulluk heyecanıyla yürekler, hakiki Allah inancını bütün haşmetiyle hissedebilir. Bizim ibâdetlerimizde hâkim olan; sathîlik, katılık, heyecansızlık ve kuruluktur. Oruçla gelen kulluk zevkini ben de yaşamak istiyorum.'(İlâhiyatçı Maienne Meier)




Dr. Helga Bühler de şunları söylüyor:




'Açlık grevi ile oruç arasındaki fark, insanın niyetidir. Oruç, pozitif ve istekli bir harekettir. Açlık grevi ise, öfke ve gadaptan kaynaklanır. Bİlindiği gibi öfke ve sinirlilik halleri mide asidi üretmekte, mide asidi ise acıkmaya sebep olmaktadır. Dolayısiyle oruçlu kişi açlık hissetmezken, diğeri büyük bir açlıkla karşı karşıyadır.'




Peygamber (s.a.v.)Efendimiz de, asırlar öncesinden bu hakikati şu mübârek hadîs-i şerifleriyle hulâsa olarak ifâde buyurmuşlardır: 'Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.'(Terğîb, 2,83)



Kaynak: Fazilet Takvimi